Filip Holosko
Holosko’yu tüm detaylarıyla anlatmaya gerek yok. Onu sadece Beşiktaşlılığıyla bilseniz yeter. Takımımız’a transferinden önce başlayan bir Beşiktaş macerası vardı onun. Gazetelerde, televizyonlarda mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Slovak yıldızımız, Siyah Beyazlı formayı üzerine geçirdiği zaman henüz Beşiktaş’ta oynamayı bir kenara bırakın sözleşme için masaya bile oturmamıştı. Filip o sıralarda Vestel Manisaspor’da oynuyordu ama yakaladığı her fırsatta Beşiktaşlı olduğunu, bir gün Beşiktaş’ta oynamak istediğini söylüyordu. Gazeteciler, 4 büyük takımın formasını önüne koyduğunda düşünmeden Beşiktaş formasını seçmiş ve büyük gururla poz vermişti.
İlginç bir durum… Yabancı bir ülkedesiniz, etrafınızdakilerin bir çoğuyla kültürünüz farklı ama o ülkenin değerlerinden birisini destekliyor, yetmiyor gönül veriyorsunuz. Nouma’da, Ferdinand’ta, Amokachi’de bir yabancı futbolcunun ülkesinin dışında bir takımı desteklemesine şahit olmuştuk ama hepsinin tek ortak özelliği oynadıkları takıma âşık olmalarıydı. Holosko ise hepsinden farklı. O rakibi olduğu bir takımın taraftarı olmayı tercih etti, Vestel Manisa’da oynadığı dönemde Beşiktaş formasıyla poz verdi.
Türkiye’de böyle bir olaya alışık değiliz. Yabancılar genellikle gelirler ve geçerler. Hele Edirne dışına adım attıkları vakit kendi isimleriyle eski takımlarının adı çok az defa yan yana gelir. Çoğunlukla gördüğümüz durum bu. Ancak alışık olmadığımız ise Holosko’nun durumu. Yani bir başka takımda oynarken bir başka takım taraftarı olmak. Slovak futbolcudaki Beşiktaşlılık nereden geliyor?
-Futbolu sadece meslek olarak değil, aynı zamanda bir hobi olarak takip eden birisi olarak Türkiye’ye geldiğim ilk günden itibaren sadece kendi rakiplerimizi değil bir bütün olarak Turkcell Süper Ligi’ni de takip edip, izleyebildiğim kadar çok maç izlemeye çalıştım. Bu takımların arasında ilgimi en çok çeken kulüp Beşiktaş oldu. Beşiktaş’ın benim karakterime en yakın kulüp olduğunu keşfetmem ise fazla zaman almadı. Bunda Beşiktaş taraftarının, takımını olağanüstü bir şekilde desteklemesinin de çok büyük payı olduğunu söyleyebilirim. Ben sadece Beşiktaşlı bir oyuncu değil aynı zamanda iyi bir taraftarım.
Sizin de dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama Holosko oynadığı ilk maçtan itibaren takımda hiç sırıtmadı. Sanki uzun yıllar Siyah Beyazlı formayı giyen bir isim gibi mücadele etti. Canını dişine taktı, kısa bir süre içinde elinden gelenin en iyisini yaptı. Hiç mi yabancılık çekmedi?
-Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki Beşiktaş’a gelmeden önceki takımım olan Vestel Manisaspor’da çok iyi bir ortamda çalışıp ülkeye olan adaptasyon sürecimi atlatmıştım. Dolayısıyla Beşiktaş’a transfer olduğum aşamada artık hem Türkiye’yi hem de Türk futbolunu tanımış ve alışmış bir oyuncu olarak geldim. Ayrıca devamlı üstüne basa basa söylediğim bir olgu da var ki, Beşiktaş benim karakterime çok uygun bir kulüp. Özetle doku çok çabuk uyuştu ve hiçbir sorun yaşamadım.
Düşünsenize başka bir takımda oynuyorsunuz ama rakibiniz en çok sevdiğiniz takım. Bir futbolcu için oldukça garip bir durum olsa gerek. Futbolda profesyonellikten bahsederler ama futbolcunun da duyguları eritilmemiştir ya. İnsan ister istemez başka bir ruh haline bürünür herhalde. Manisaspor’da Beşiktaş’a karşı oynarken neler hissediyordun, stadımız sana neler ifade ediyordu?
-Profesyonel bir futbolcu olarak formasını giydiğim takımın kazanmasını istiyordum ama karşımda da en çok hayranlık duyduğum takım vardı. Çok defa bu ikisinin arasında kaldım, bu zorluğu defalarca yaşadım. İnönü Stadı’na ilk çıktığım günden sonra stadın atmosferi aklımdan hiç çıkmadı. Bir futbolcu için en zor olaylardan biri emin olun ki İnönü Stadı’na rakip takım oyuncusu olarak gelmektir. Beşiktaş formasıyla İnönü Stadı’nda deyim yerindeyse rakiplerimize karşı adeta bir kişi fazla oynuyoruz. Çünkü taraftarımız dünyada bile ismini duyurmuş ve takımını sonuna kadar destekleyen, takımıyla yaşayan, takımıyla düşünen, takımına her şeyini veren özverili bir topluluk. Onlarla aynı takım taraftarı olmaktan büyük onur ve gurur duyuyorum. Türkiye’de gelebileceğim en iyi noktaya geldiğimi ve çok mutlu olduğumu, Beşiktaş da beni istediği sürece burada bu özel formayı taşımaktan büyük gurur duyacağımı belirtmek isterim.
Mutlaka senin de transfer olmadan önce Beşiktaş’tan beklentilerin vardı. Beklentilerin karşılanabildi mi?
-Daha öncede sık sık ifade ettiğim gibi Beşiktaş’ı çok iyi analiz etmiştim ve buraya kendimden ve beklentilerimden emin bir şekilde geldim. Ne mutlu bana ki çok iyi karşılandım. Şu anda beklentileri gerçekleşmiş bir insanın mutluluk ve huzurunu yaşıyorum.
Bu transfer Slovakya’da nasıl değerlendirildi?
- Ülkem Slovakya küçük bir ülke olmasına rağmen spora sevdalı insanların oranı çok yüksek. Türkiye’de de Vestel Manisaspor’dan Beşiktaş gibi Avrupa’da tanınan bir kulübe geçmem çok olumlu karşılandı.
Holosko’nun Beşiktaş’a transfer olması bazılarını rahatsız ettiğinden olsa gerek daha imza atılmadan bir sürü eleştiri aldı. Kimileri transferi pahalı buldu, kimileri Holosko’nun Beşiktaş’a göre bir futbolcu olmadığından dem vurdu. İmza atıldığında bütün bu eleştiriler asgariye iner diye düşünülüyordu ama azalacağına arttı. Çekemeyenlerin bu seferki silahı genç futbolcunun futbol karakteriydi. Onlara göre Holosko, geniş alanlarda kimseyi affetmeyen bir futbolcuydu, dar alanlarda foyası ortaya çıkardı. Takımımız’ın rakipleri zaten Beşiktaş’a karşı oynarken geniş alan bırakmıyorlar, oyunu dar bir alana hapsediyorlardı. Dolayısıyla Holosko dar alanlarda zorlanacaktı. Hal böyle olunca da “Biz demiştik” sesleri ayyuka çıkacaktı. Bu eleştiriye yapanlar Holosko’nun oyun karakterini Holosko’dan daha iyi biliyorlardı galiba ama biz yine de futbolcuya sormayı tercih ettik.
Oyun karakterin nasıl? Basında çıkanlara bakarsak geniş alanlarda etkili bir oyuncusun ama dar alanlarda zorluk çekiyormuşsun.
-Bu tip teknik sorulara cevap vermektense takımım için saha içerisinde mücadele etmeyi ve cevabımı sahada vermeyi tercih etmeme rağmen Beşiktaş formasını giydiğim yarım sezonda beni iyi izleyenlerin dar alanda da ne kadar etkili bir oyuncu olduğumu göreceklerine eminim.
Attığın gollerle yaptığın asistlerin oranı yaklaşık olarak aynı. Kendini hangisinde daha etkili görüyorsun?
-Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki sahaya çıktığımda istatistiklerin hiçbir önemi kalmıyor. Orada benim tek isteğim takımımın kazanması. Ben de bu uğurda elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Bu bazen gol, bazen asist, bazen gol ve asist, bazen de sadece mücadele şeklinde sonuçlanabiliyor. Ama beni izleyenler şundan emin olsun ki ben sahada olduğum süre içerisinde her şeyimi Beşiktaş için harcıyorum.
Futbolcu-teknik direktör ilişkisine baktığımız zaman çok azında sıcak bir ilişki görebiliriz. Teknik adamlar genellikle otoriterdir, bunu yüzlerine bile yansıtırlar. Kimisi futbolcuya mesafeli davranır, kimisi kendisini sadece işine verir. Üşümesin diye futbolcusunun üstüne kendi montunu örten Lucescu gibisini pek göremezsiniz futbol dünyasında. Keza futbolcusunun kramponlarını bağlayan teknik adamı da… Hatırlarsınız, BJK İnönü Stadı’nda bu sezon oynadığımız Ankaraspor maçının başında Holosko’nun kramponunun bağları çözülmüştü, Slovak futbolcunun ellerinde eldiven vardı ve kramponunu bağlamakta güçlük çektiğini gören Teknik Direktörümüz Ertuğrul Sağlam kulübenin önüne gelerek Holosko’nun ayakkabılarını bağlamıştı. Bu durum kimileri için bir şey ifade etmeyebilir ama Beşiktaşlılığın diğer anlamlarını bilenler için bu hareket çok şey ifade ediyor. En basitinden kolej havası diye adlandırılan olgunun bir diğer açıklaması… Ne şanslıyız ki bir teknik adamın futbolcusuna baba şefkati ve abi sıcaklığı ile yaklaşmasına şahitlik eden bir takımın bireyleriyiz. Ertuğrul Sağlam’ın bu jestinden bizler bile etkilenmişken Holosko neler hissetti acaba?
-Öncelikle hocamız Ertuğrul Sağlam, iyi bir teknik adamlığın yanı sıra bizimle çok iyi arkadaşlık bağı kurabilen bir insan. Bahsettiğiniz olaya gelince tabii ki çok duygulandım. O an için elimde eldivenler olduğundan bağları bağlamakta zorluk yaşayacaktım. Hocamın bu hareketi beni mutlu etmesinin yanı sıra fazlasıyla da şaşırttı. Çünkü yeşil sahalarda pek görülen bir jest değildi.
Beşiktaş tarihine baktığımız zaman birçok yabancı futbolcunun adını Kulübümüz’ün tarihine yazdırdığını görüyoruz. Senin böyle bir hedefin var mı?
-Beşiktaş’taki en büyük hedeflerimden birisi burada bir fenomen haline gelmek.
Futbol üzerine kurduğun hayaller neler? Aklında Avrupa var mı?
-İnsanoğlunun hayallerinde kesinlikle bir sınır olduğunu düşünmüyorum. Hayaller bitince insanın amaçlarının da bittiği kanaatindeyim. Bugün itibariyle Beşiktaş’ta olmaktan son derece mutluyum. Ama ilerleyen yıllarda şu an dünya futbolunu en iyilerinin olduğu İngiltere veya İspanya ligindeki üst düzey takımlarından birinde forma giymek isterim.
İstanbul hayatına alışabildin mi? Nasıl vakit geçiriyorsun futbol dışında?
-İstanbul, dünyada yaşanabilecek birkaç şehirden birisi. Manisa’da oynarken çok az gelmeme rağmen ne kadar güzel bir yer olduğunu biliyordum. Ama artık İstanbul’da daha çok vakit geçirebiliyorum. Futboldan arta kalan vaktimi nişanlımla birlikte İstanbul’daki tarihi ve doğal güzellikleri gezerek değerlendiriyorum. Umarım uzun yıllarım bu güzellikleri yaşayarak geçer.
|